Cengiz Han’ın Diyarı’nda Emzirme


Orijinal Yazı: Breastfeeding in the land of Genghis Khan
Yazar: Ruth Kamnitzer
Çeviri: Damara Çocuk

Düzeltmeler: Nevin Şahinbeyoğlu, Ayşe Glass
Yazarın izniyle çevrilmiştir.



Moğolistan’da sık sık söylenen bir söz vardır: “en iyi güreşçiler en az altı yıl anne sütü emmişlerdir”. Güreşin milli spor olduğu bir ülkede, bu ciddi bir destektir. İlk çocuğum dört aylıkken Moğolistan’a taşındım ve oğlum üç yaşına gelene kadar orada yaşadım.




Emzirmeye olan yaklaşımın Kuzey Amerika’da hakim olandan tamamen farklı olduğu bir yerde oğlumu yetiştirmek, bu işin aslında nasıl olabileceği hakkında bana farklı bir bakış açısı sundu. Moğollar bebeklerini sadece daha uzun süre emzirmekle kalmıyorlar, aynı zamanda bu işi tanıdığım herkesten daha fazla istekle ve daha sakınmaksızın yapıyorlar. Moğolistan’da anne sütü sadece bebekler için veya sadece beslenmeyle ilgili değildir. Hele saklanacak bir şey hiç değildir. Anne sütü, Cengiz Han’ı var eden şeydir.


İlk kez anne olan pek çok  kadın gibi çocuğum olmadan emzirme konusu üzerine çok fazla düşünmemiştim. Ama oğlum Calum dünyaya geldikten birkaç dakika sonra memeye yapıştı ve sonraki 4 yıl boyunca onu bırakmamak için direndi. Şanslıydım çünkü emzirmekle ilgili bir sorun yaşamadım - göğüs uçlarım çatlamadı, memelerim nadiren tıkandı (engorjman). Ancak zihnen işler o kadar kolay değildi. Bebeğimi ne kadar seversem seveyim ve emzirmenin ikimiz arasında kurduğu bağa ne kadar değer verirsem vereyim, emzirmek bazı zamanlar  çok yorucu olabiliyordu. Ona olan sevgimin büyüklüğüne ve onun bana - sadece bana, sütüme olan ihtiyacının yoğunluğuna hazırlıklı değildim. Doğumdan birkaç gün sonra, saatlerce memede kalan Calum’u gören Kanada’lı bir hemşire beni “seni canlı bir emziğe çevirmesine izin verme” diye uyarmıştı. Ağlamasının sebeplerini tek tek gözden geçiriyordum - gazı mı vardı, altı mı ıslaktı, aşırı mı yoksa yetersiz  mi uyarılmıştı?- ve çoğunlukla sonunda kendimi yine onu emziriken buluyordum. Doğru şeyi mi yapıyorum diye merak ediyordum.

Sonra Kanada’dan, kocamın vahşi hayat üzerine bir araştırmayı yönettiği Moğolistan’a taşındım. Burada çocuklar sürekli, kat kat kalın battaniyelerle sarmalanır ve postada dağılıvermesinden korktuğunuz paketler gibi iple bağlanırlar. Paketlerden biri mırıldanmaya başladığında, ağzına bir meme sokuşturuluverilir. Altları sık değiştirilmez ve asla gazları çıkartılmaz. Bir çıngırak tutuşturabileceğiniz eller bile yoktur ortalarda. Kesinlikle karınlarının üstünde vakit geçirmezler. Bebekler en az üç ay boyunca kundakta kalırlar ve sesleri çıktığı anda emzirilirler.

Bu benim için çok ilginç bir durumdu. Kanada’da üç aylık bebekler çoktan sosyalleşmeye hatta yüzmeye başlarlar. Bazıları kendi kendilerini sakinleştirmeyi öğrenirler. Şahsen ben bir bebeğin ağlamasının pekçok nedeni olduğunu ve görevimin de bu nedeni anlayıp gerekli çözümü sağlamak olduğunu sanıyordum. Fakat Moğolistan’da bebekler neden ağlarlarsa ağlasınlar tek bir çözümü vardır: anne sütü. Ben de arkama yaslandım ve herkes gibi yaptım.


İşleyen Memeler Halka Karışıyor

Kanada’da emzirmek hala gizem dolu bir konudur. İşin aslı şu ki, biz emzirmeye alışık değiliz. Emzirme evlerde, bebek toplantılarında ve bazen de kafelerde yapılan birşeydir. Toplum içinde nadiren rastlanır ve pek tabi ki emzirildiğimiz zamanlara dair hatıralarımız da yoktur. Çocuk ve anne arasındaki bu özel faaliyet sessizliğe ve kibarca uzaklaşan bakışlara neden olur. Bir çiftin toplum içinde yakınlaşmaları gibi algılanır. Bir tabu değildir fakat hafiften sinir bozucudur ve kibarca görmezden gelinir. Hele bir de o sessiz yeni doğmuş melek, yeni yeni yürümeye başlayan ve bütün dünyaya ne yaptığını bildirmek isteyen hareketli bir çocuğa dönüştüğünde, o bakışlar biraz daha hızlıca ve ihtiyatlı bir şekilde başka tarafa çevrilir. Hatta bazen kaşlar bile çatılır.

Moğolistan’da, emziriyor olmak beni ‘Annelere Özel’ bir köşeye havale etmek yerine, aksine tam da sahnenin ortasına yerleştirdi. Emzirmenin her yerde ve herhangi bir  zamanda doğallıkla gerçekleştirilmesi ve Moğol’ların yaşadıkları küçük mahalleler, herkesin iş başında bir meme görmeye alışık olması anlamına geliyordu. Bu işi onlar gibi yaptığımı görmek hoşlarına gidiyordu (tabii ki onların yöntemi doğru olan yöntemdi).

Bir parkta emzirdiğimde, anneanneler beni emzirdikleri bir düzine çocuk hakkında anlattıkları hikayelerle eğlendirirlerdi. Bir taksinin arka koltuğunda emzirdiğimde şöförler, yaptığım işi dikiz aynasından bakıp onaylayarak Calum’un harika bir güreşçi olacağı konusunda bana garanti verirlerdi. Kucağımda emen oğlumla pazarda yürürken satıcılar bana tezgahlarında yer açıp, Calum’a sonuna kadar içmesini söylerlerdi. İnsanlar bakışlarını uzaklaştırmak yerine eğilip Calum’u yanaklarından öperlerdi. Bu ilgiye karşılık oğlum memeyi bırakıp onlara dönecek olsa açığa çıkan ve ucundan süt fışkıran memem garip karşılanmazdı. Hiç kimse gözlerini bana dikmez ya da bakışlarını kaçırmazdı, sadece güler ve burunlarına bulaşan sütü silerlerdi.

Calum dört aylıktan üç yaşına gelene kadar, nereye gidersem gideyim tekrar tekrar aynı şeyi duydum: ‘Emzirmek, bebeğin ve senin için en iyi şeydir.’ İnsanların yaptığım şeyi sürekli onaylaması bana, herkes için önemli olan doğru birşey yaptığım duygusunu verdi. Tam da her yeni annenin ihtiyaç duyduğu türden bir onaylama.

Tembel Annenin Gizli Silahı

Calum iki yaşına geldiğinde emzirmenin ne kadar faydalı birşey olduğunu tamamen kavramıştım. Hiçbir şey, anneden gelen bir yudum ılık süt gibi bir çocuğu kolaylıkla uyutamaz, uzun bir araba yolculuğunda yaşadığı sıkıntıyı ortadan kaldırıp, kopmakta olan bir fırtınayı bu kadar çabucak dindiremez. Tembel annelerin en yararlı yardımcısıdır ve ben şahsen bundan maksimum derecede faydalandığımı düşünüyordum. Ancak Moğollar bu işi bir adım öteye götürmüşlerdi.

Uzun Moğolistan kışlarında dışarının acı soğuğundan kaçarak, bir çok öğleden sonramı arkadaşım Tsetsgee’nin yurdunda (keçe çadır) geçirdim. Bu birliktelikler farklı çocuk yetiştirme tekniklerimizi karşılaştırmamız için çok aydınlatıcıydı. Ne zaman iki yaşındaki çocuklarımız arasında bir oyuncak yüzünden kapışma başlasa, benim ilk tepkim bir yandan başka bir oyuncakla Calum’un dikkatini dağıtmaya çalışırken bir yandan da ona paylaşmanın önemini anlatmaya çalışmak olurdu. Ama bu yöntem biraz zaman alır ve başarı şansı % 50’yi geçmezdi. Calum’un geri adım atmayı kabul etmediği ve gerginliğin patlama noktasına ulaştığı diğer zamanlarda da onu kucaklar, kollarımla sarmalayıp emzirirdim.

Tsetsgee’nin ise farklı bir yaklaşımı vardı. Anlaşmazlığın habercisi ilk homurdanmayı duyduğunda, bluzunu kaldırıp hevesle memelerini sallayarak oğluna “Gel buraya bebeğim, bak annen sana ne verecek!” diye seslenirdi. Oğlu da gözlerini oyuncaklardan kaldırarak hedefe kilitlenir ve her seferinde paytak paytak memelere doğru giderdi.

Başarı oranı? Yüzde 100!

Altta kalmamak için ben de aynı yöntemi benimsedim. İki anne oturur, müşteri ayartmaya çalışan iki rakip striptizci gibi memelerimizi sallardık. Eğer oradalarsa, büyükanneler ve büyükbabalar da eğlenceye katılırlardı. Öyle zamanlarda zavallı çocuklar nereye bakacaklarını bilemezlerdi; bir yanda kendi annelerinin memelerinin güven verici doluluğu, diğer yanda ninelerinin uzun yılların tecrübesiyle sönmüş memeleriyle, dedelerinin meme özentisiyle sıkıştırdığı deri parçası. Ne kadar denersem deneyeyim, bir La Leche League toplantısında buna benzer bir görüntüyü hayal bile edemiyorum.


Yürüyor ve Konuşuyorken? Hatta Sınava Girerken?

Kanada’da Calum’un doğduğu küçük kasabadaki doğum öncesi sınıfında, bize emzirme ile ilgili bir video göstermişlerdi. Bu videoda, oldukça sportif görünen İsveç’li bir anne kayak sırasında yürüme çağındaki çocuğunu emziriyordu. Sınıftaki kadınların hepsi ürpermişti; ‘Tabii ki emzirmek bebekler için harika birşey ama yürümeye ve konuşmaya başladıklarında...?’. Bu, aşağı yukarı herkesin hemfikir olduğu bir noktaydı. Bense, düşüncelerimi kendime sakladım.

Yeni Moğol arkadaşlarımdan biri bana dokuz yaşına kadar anne sütü emdiğini söylediğinde, şaşırma sırası bendeydi. Şaşkınlıktan ağzım bir karış açık kalmıştı ve önce şaka yaptığını düşündüm. Oğlumun emmeyi dört yaşında bıraktığını hatırlayınca şimdi o katı inançsızlığımdan dolayı utanıyorum. Her ne kadar dokuz yaş Moğol standartları için de ileri bir yaş olsa da sıradan bir durum değildi.

Moğollarla kendi kendine emmeyi bırakma gibi konularda derinlemesine bir konuşma yapmak, dil engeli yüzünden kolay olmasa da zamanı gelene kadar emzirmek kabul görmüş bir kavram gibi görünüyordu. Aynı anda iki çocuğunu (tandem) emziren biriyle hiç tanışmamış olmak beni şaşırtsa da, bunun nedeni, doğumlar arasında uzun zaman olması ve çocukların büyük bir kısmının iki ile dört yaş arası emmeyi kendi kendilerine bırakmasıydı.

2005 yılında, UNICEF’in yaptığı bir araştırmaya göre Moğolistan’da çocukların %82’si 12 ila 15 ay boyunca, %65’i ise 20 ila 23 ay boyunca anne sütü almaya devam ediyorlar. Annenin son çocuğu emdikçe emiyor, böylece dokuz yaşına kadar emenler oluyor ve eğer halk arasındaki inanış doğruysa, Moğolistan’ın güreşçilerinin şöhreti de bundan kaynaklanıyor.

Calum üç yaşına gelmiş ve hala yeni doğmuş bir bebeğin iştahıyla emmeyi sürdürürken gün gelip emmeyi kendi kendine nasıl bırakacağını merak ediyordum. Merak ettiğim başka bir şey de, Moğol çocuklarının nasıl olup da emmeyi  kendi kendilerine bıraktıklarıydı. Bazı anneler çocuklarının emmeye olan ilgilerinin öylesine kesildiğini söylediler. Diğerleri ise, çocukların yaşıtlarının baskılarının etkili olduğunu söylediler. (Moğol gençlerinin, aynı  Kanada’lı çocukların biribirleriyle ‘ana kuzusu’ diye dalga geçtikleri gibi, ‘anneciğinin memesini mi istiyorsun?’ diye birbirlerine takıldıklarını duymuştum.)  Giderek daha çok annenin çalışmak zorunda kalması çocukların memeden normalden daha hızlı kesilmesine sebep oluyor. Genelde çocuklar, yaz aylarını kırsal kesimlerde geçirirken, anneler şehirde kalıp işe gidiyorlar ve bu uzun ayrılık sırasında annenin sütü azalıyor. Şimdi 20 yaşında olan arkadaşım Buana bana, altın madalyalık emme kariyerini şöyle açıkladı; “Ben köyde, bir yurtta (çadırda) büyüdüm. Annem bana hep emmemi, bunun benim için iyi olduğunu söylerdi. Dokuz yaşındaki bütün çocukların benim gibi emdiğini sanırdım. Sonra okula başladığımda emmeyi bıraktım.” Hikayesini anlattıktan sonra gözlerinde yaramaz bir ifadeyle bana baktı ve ekledi “Ama bazen hala emmek hoşuma gidiyor”.




Biraz Süt Alayım Lütfen

Benim için emzirmenin sona ermesi önceden tanımlanmış bir olaydı. Emzirmeler kısalacak ve gitgide azalarak tamamen bitecekti. Böylece sütüm kesilecek ve bu da işin sonu olacaktı. Bar kapanacaktı!

Moğolistan’da işler böyle yürümüyor. Arkadaşım Naraa ile emzirme üzerine konuşurken, o zaman altı yaşında olan kızının ne zaman emmeyi bıraktığını sordum. “Dört yaşında” dedi. “Çok üzülmüştüm ama artık emmek istemiyordu.” Sonra Naraa bana, daha bir hafta önce kızının büyükanne ve büyükbabasıyla  köyde uzun bir süre  geçirdikten sonra, emmek istediğini anlattı. O da kendini emzirmek zorunda hissetmiş. “Sanırım beni çok özlemişti ve bu hoş bir duyguydu. Tabii hiç sütüm kalmamıştı ama kızım buna aldırmadı.” dedi.

Ama eğer sütten kesilmek, bir daha asla anne sütü içmemek demekse, Moğollar asla tamamen sütten kesilmiyorlar. Beni Moğolistan’da en çok şaşırtan şey de bu oldu. Eğer bir kadının memeleri sütle aşırı dolduysa ve bebeği yakınlarda değilse, gayet doğal bir şekilde aile fertlerinden birine, hangi yaştan veya cinsiyetten olursa olsun, süt isteyip istemediklerini sorar. Kadınlar genellikle kocaları için bir tas süt sağarlar veya isteyen içsin diye sağdıkları sütü buzdolabına bırakırlar.

Hepimiz kendi sütümüzün tadına bakıp, denemeleri için eşlerimize de biraz vermişizdir, hatta bazı acil durumlarda kahvemize kendi sütümüzden bile koymuşluğumuz olabilir. Yine de hiç birimizin bunu sık sık yaptığını sanmıyorum. Ama sorduğum her Moğol bana, anne sütü içmeyi sevdiğini söyledi. Anne sütünün değeri o kadar kutsanmış, kültürlerine o kadar  işlemiştir ki, sadece bebeklere aitmiş gibi düşünülmez. Anne sütü tıbbi amaçlarla da kullanır, her derde deva olsun diye yaşlı insanlara verilir, göz enfeksiyonlarının tedavisinde de kullanılır ve denildiğine göre göz akını daha ak ve irisin rengini daha koyu yapar.

Fakat bence Moğollar anne sütü sevdikleri için içiyorlar. İş yerinde sütünü pompolayan ve süt biberonunu iş yerinin buzdolabına koyan batılı bir arkadaşım, birgün biberonun yarısının içilmiş olduğunu görmüş ve bana gülerek “Sadece Moğolistan’da iş arkadaşlarımın benim sütümü içtiklerinden şüphelenirdim” demişti.

Başka bir kültürde yaşamak insanı hep kendi kültürünü sorgulamaya iter. Oğlumu ilk yaşlarında Kanada’da emzirmek nasıl birşey olurdu hiçbir fikrim yok. Moğolistan’da emzirme ile ilgili olumlu görüşlerin bolluğu ve Moğolların toplum içinde emzirmeyi yürekten desteklemeleri beni tamamen büyüledi ve bana çocuğumu doğal olduğunu  hissettiğim şekilde yetiştirme özgürlüğünü verdi. Emzirmenin sıklığı ve süresiyle ilgili kültürel değerlerimiz arasındaki farklılıklara ek olarak, ebeveynlik tarzlarımız arasında da büyük bir fark olduğu kanaatine vardım.

Kuzey Amerika’da bağımsızlığa o kadar değer veriyoruz ki, bu yaptığımız her şeyi etkiliyor. Sürekli bebeğimizin neler yediğini ve emzirmeyi günde kaça indirdiğimizi konuşuyoruz. Bu soruları soran siz olmasanız da etkilerinden kaçamıyorsunuz. Piyasada, çocuğunuzun kendini eğlendirebilmesi ve size daha az ihtiyaç duyması için tasarlanmış o kadar çok şey var ki, mesaj ortada. Ama Moğolistan’da emzirmek bağımlılıkla eşdeğer tutulmuyor ve emzirmeyi kesmek de bitiş noktası değil. Onlar, bir gün çocuklarının büyüyeceğini biliyor. Aslında beş yaşında ortalama bir Moğol çocuğu  emsin veya emmesin, yaşıtı batılı bir çocuktan çok daha bağımsızdır. Yani memeden kesmek için aceleye gerek yok!




Oğlumu Moğolistan’da yetiştirmiş olmamın belki de en güzel tarafı, bir şeyi yapmanın bin tane yolu olduğunu görmek .ve bunlardan herhangi birini seçebilmekti. Oğlumu emzirdiğim bütün o zaman boyunca farklı sorunlarla uğraşmak zorunda kaldım ve kendi tarzımı oluşturmaya çalışırken birçok fikri ve yöntemi seçip bir o kadarını da devredışı bıraktım. Calum’u bu kadar uzun ve bu kadar çok emzirdiğim için mutluyum - tam dört yıl. Sanırım emmek oğlum için en iyi şeydi ve bu tecrübenin hem onun kişiliği hem de bizim ilişkimiz üzerinde kalıcı bir etkisi olacağına eminim.

Olimpiyatlarda güreş dalında altın madalyayı kazandığında bana teşekkür edeceği umuyorum.

-----------------------

Not: UNICEF Çocukinfo, Çocuk ve Kadınların Durum Denetimi: Bebek ve Küçük Çocuk Beslenmesi (2000-2007) (Ocak 2009):

Ruth Kamnitzer, kocası Steve Orta Asya’da Pallas kedileri üzerine bir çalışma yaparken, Moğolistan’ın kırsal kesiminde, geleneksel bir keçe çadırda yaşamıştır. Bioçeşitlilik Korunması üzerine Master derecesi sahibidir ve şu anda Calum ve Steve ile birlikte, İngiltere’de Bristol şehrinde yaşamaktadır.

Yazarın izni ile tekrar basılmıştır. Makale aslen Mothering Magazine ‘in 155 inci sayısında, Temmuz-Ağustos 2009 da yayımlanmıştır.
For English: http://www.drmomma.org/2009/07/breastfeeding-in-land-of-genghis-khan.html


La Leche League Türkiye
La Leche League Türkiye

La Leche League, emzirmek isteyen kadınlara, destek, teşvik, bilgi ve eğitim vermeye kendini adamış, kâr amacı gütmeyen, her hangi bir mezheple bağlantısı olmayan uluslararası bir örgüttür.